Lenin Dağı Tırmanışı
Yaklaşık üç aydır Sabah Adventure Club desteği ile hazırlandığım Tacikistan projemin bir anda suya düşmesi Lenin Dağı için 4-5 günlük çok kısa bir hazırlık aşaması geçirmeme yol açtı. Projenin yön değiştirmesi taşımam gereken 20 kiloluk ağırlığı, çadır ve ekstra yiyeceklerle birlikte 32 kiloya çıkardı.
ALMA ATA ŞEHRİ
6 saat süren uçak yolculuğu sonunda gece yarısı 02.00’de Kazakistan’ın en büyük şehri Alma-Ata’ya vardık. Kazakistan’ın başkentinin Astana olmasına karşın Alma-Ata adeta bir gizli başkent. Ülkenin en büyük şirketlerinin merkez binaları, hatta bürokrat ve milletvekillerinin evleri bu şehirde. Kazakistan’da ve sonradan 15 günümü geçireceğim Kırgızistan ile Özbekistan’da en temel sorun Sosyalizm’den Kapitalizme geçişteki problemli sürecin hala aşılamamış olması.
Rejim değişikliğinden sonra fırlayan enflasyon ve beraberinde gelen hayat pahalılığı, özellikle şehir insanının geleneksel yapısını olumsuz yönde etkilemiş. Ülkedeki tüm insanlar birbirlerine karşı aşırı derecede korkak ve tedbirli. Turistleri sadece üzerlerinde hak etmedikleri miktarda bol para taşıyan bir insan kitlesi, kendilerini de bu paraları almaya hakları olan Robin Hood’lar gibi görüyorlar. Görünüşte turistlere bizim ülkemizdeki davranış şeklinden pek farklı bir durum olmasa da, insanın yüzüne baka baka kandırmaya ve dolandırmaya çalışan bu kadar insanı bir arada gördüğümü hatırlamıyorum.
BİŞKEK VE OSH KENTLERİNE YOLCULUK
Sabah tuttuğumuz taksi bizi oldukça pahalı bir fiyata 3.5 saatte Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e götürdü. Bişkek’ten Tupulev tipi eski ve küçük bir uçakla adeta kanat çırparak Osh kentine uçtuk.
Osh, genellikle hayvancılık’la uğraşan Kırgız halkının ürünlerini satmaya çalıştıkları çok büyük bir pazar kenti. Burada tanıştığımız dağ organizatörü Anvar izin parası adı altında her birimizden 150 dolar alarak sabah bizi Lenin Dağının ana kampı olan ‘Açıktaş Uluslararası Dağcılık Kampı’na’ götürecek bir askeri araç buldu.
Sabah erken bir saatte Osh Kentinden yola çıkıyoruz. Birkaç saat sonra artık şehir hayatından yavaş yavaş uzaklaşıp özlediğimiz doğal yaşantıya yaklaşmaya başladığımızı hissediyoruz. 11 saat süren yorucu yolculuğumuzda; yarı yolda bir Kırgız çadırında (Kırgızlar çadırlarına “yurt” adını veriyorlar) mola verip yemek yiyor ve bolca fotoğraf çekiyoruz.
Yaklaşık 3700 metredeki Sarıtaş geçidini aştıktan ve Lenin zirvesine geçişteki sınır benzeri bölgeden geçtikten birkaç dakika sonra Pamir Dağları, bembeyaz bir rüya gibi karşımızda belirdi. Eski bir dere yatağından Off-Road bir geçişle önce 3650 metredeki Açıktaş kampına; oradan da 3825 metredeki Rus kampı adı verilen ana kamp alanına ulaştık. Böylece 15 gün sürecek zorlu tırmanışın da startını vermiş olduk.
LENİN TIRMANIŞI BAŞLIYOR
Pamir Dağları’nın ikinci yüksek zirvesi olan 7134 metre yüksekliğindeki Lenin, eski Sovyetler Birliği sınırları içindeki en yüksek beş zirveden biri (diğerleri Comminissim, Pobeda, Korjeneskoy, Khan Tengri). İlk göründüğünde düz bir sırt hattının üzerindeki küçük bir çıkıntıyı andıran ve insanı hayal kırıklığına uğratan bu zirve, kendini küçümseyenleri en ağır şekilde cezalandırmış. 1990 yılının Temmuz ayında, 5400 metredeki 2’nci kampa düşen çığ, 43 dağcının uykuda ölümüne yol açmış. Çadırından tesadüfen tuvalete gitmek için çıkan bir dağcı ise faciadan kurtulmayı başarmış. Ölen dağcılardan sadece ikisinin cesetleri bulunabilmiş. Geri kalan 41 dağcının cesetleri ise 2’nci kampın altında. Çadırlar ise hala bu bölgeye kuruluyor.
Ana kamp beklediğimizden çok daha renkli bir yer. Avusturya, Japonya, Fransa, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Güney Kore, İspanya, İsviçre ve İtalya’dan gelen dağcılar ana kampta ya dinleniyor ya da bizim gibi zorlu tırmanışa hazırlanıyor. Özellikle, tırmanışa 7 dağcıyla katılan Japon ekibi ile hemen dost oluyoruz.
7000 metrelik bir zirveye tırmanmak sanıldığından çok daha zor. Vücudun yüksek irtifaya kademeli bir şekilde alışması gerekiyor. Bunun için ana kamp ve sonrasındaki üç kamp arasında uzun süre inip çıkmak şart. Birden yapılacak bir tırmanış dağcının beyin ve ciğerlerinde ödem gelişmesine ve sonucunda ölümüne yol açabiliyor. Lenin tırmanışı, normal bir çıkışla 15 gün, daha hızlı bir çıkışla 10 gün sürebiliyor. Bu stil, sadece tek kampla tırmanmaya alışık ve sabırsız Türk dağcılarına başlangıçta çok ters ve zor gelebiliyor.
Sabah ilk olarak 1’inci kampa giden rota üzerinde bir yürüyüş yapmayı kararlaştırıyoruz. Bizden yarım saat önce yola çıkan Japon ekibi ve 15 dakika önce yola çıkan Avusturya ekibinin ardından patika bir yoldan yürüyüşe başlıyoruz. Kısa sürede Avusturyalıları ve Japonları 4200 metredeki Traveller Pass geçidinde yakalayıp, hatta Rus rehber Aleksi’yi bile ciddi şekilde geride bırakıyorum ve ilk günkü kondisyonum beni bile şaşırtıyor.
4500 KAMPI’NA HAREKET
Ertesi gün; çadır ve iki günlük yiyeceğimizle 4500 metredeki 1’inci kampa harekete hazırlanıyoruz. Eski Photo Globe dergisinden arkadaşım Hakkı, tırmanışta çok sıkı ve hızlı. Ancak kamp yerinde inanılmaz derecede keyfine düşkün bir dağcı. Seyhan aAğabey ve ben sırtımızda çanta ve elimizde batonlarımızla abartısız yarım saat tıraş olup dişlerini fırçalamasını bekledik.
Yüksek irtifada olabildiğince az yükle tırmanış yapılması en önemli kurallardan biri. Gruplar bu kuralın bilincinde tırmanış yapıyorlar. Japon dağcı arkadaşım Mori ile yaptığımız hesapta ortalama insan ağırlığını 70 kilo olarak hesapladık. Azami 5 kişiden oluşan grupların taşıdığı yük en fazla 12 kilo, yani ideal oran 70/12. Ancak çadırımı ve diğer malzemelerimi bölüşmeden taşımak zorunda olduğum ve sadece 50 kilo geldiğim için benim oranım 50/20. Bu orantısızlık yüzünden çıkışın benim için hiç kolay olmayacağını 1. kamp yolu üzerindeki Lenin Buzulu’ndan geçerken çok daha iyi anladım. Pek fazla sorun yaşamadan 4500 metredeki 1. kampa ulaşıyor ve buzulun üzerindeki taşlık bölgeye çadırlarımızı kuruyoruz. Hepimiz aklimatizasyon (yüksekliğe alışma) sürecini iyi geçiriyoruz. Başımız ağrımıyor ve iştahımız yerinde.
Ertesi gün son kez ana kampa inip dinlendikten bir sonraki gün ailelerimize kart atıp iyi olduğumuzu bildiriyoruz. Bizimle birlikte Japonya’ya kart atan dostlarımız bir hayli hüzünlendi, özellikle eşlerini Tokyo’da bırakan kadın dağcılar gözyaşlarını tutamadı. Biz de kalan eşyalarımızı yüklenip tekrar 4500 metreye geri dönüyoruz.
Mori ertesi sabah benim bu tırmanıştaki en genç dağcı olduğumu söyledi. Gerçekten de bugüne kadar gördügüm ve tanıştığım dağcıların hepsi 30 yaşın üzerinde. Tırmanışın doktoru Rus Vladislav bunun bir tesadüf olmadığını, yaşı büyük dağcıların ciğer kapasitelerinin daha fazla olduğunu ve yüksek irtifaya daha iyi adaptasyon sağladıklarından bahsetti. Kampın en çok dikkat çeken ismi saçını ünlü dağcı Reinhold Messler gibi uzatmış ve kendinden emin tavırlarıyla ortalıkta gezinen Ruslar’ın sürat tırmanıcılarından Aleksi. Birkaç gün sonra 6400 metreye tur kayağı ile çıkıp aşağı inmeyi deneyecek.
5400 KAMPI’NA TIRMANIŞ
1.kamptan Lenin zirvesinin rotası rahatlıkla görülebiliyor. 5400 metredeki 2. kampa ulaşmak için sağ taraftaki kestirme rota derin buzul çatlakları nedeniyle kullanılmıyor. Bu yüzden rotayı 800 metre dik geçtikten sonra hafif bir eğimde yan geçiş yaparak 5500 metreye çıkılıyor. Sonrasında ise 100 metrelik bir inişle altında 41 cesedin yattığı 2’nci kampa ulaşılıyor.
Sabah erkenden yaptığımız sıkı bir kahvaltının ardından Japon, Rus ve Avusturyalılardan oluşan bir ekiple birlikte 2. kampa doğru çıkışa başlıyoruz. Bugün sadece yiyecek, yemek takımı ve yedek benzini 5400 metreye bırakıp geri ineceğiz. 4800 metreye geldiğimizde bütün ekipler yavaşlamaya başlıyor. Özellikle benim ve Avusturyalı Walter’in yükü normalin üzerinde. Mori devamlı çantamı tartıyor ve şaşkınlıkla yüzüme bakıyor. Bizden 1 saat önce tırmanışa başlayan ekipte bulunan bir bayan dağcı, nem’den iyice genleşen rota üzerindeki buzul çatlaklarından birinin içine düşmüş. Büyük bir şans eseri Ruslar tarafından sağ olarak çatlaktan çıkarılıp 2. kampa zar zor taşınmış. Aşağıda durumu öğrenip kramponlarımızı takıyoruz. Üzerinden geçtiğimiz çatlaklar gerçekten çok tehlikeli ve derin. 5200 metrede bütün ekipler aşırı sıcaktan perişan olmuş durumda. Japonlar hariç herkes birbirinden kopuk yürüyor.
Tırmanışta bir an bu ortamda ve bu insanların içinde bulunmanın beni ne kadar mutlu ettiğinin farkına vardım. Senede sadece üç hafta izin hakları olan ve buraya harcadıkları parayla dünyanın en güzel tatil cennetlerinde günlerini gün edebilecekken; nefes almanın bile çok güç olduğu yüksek irtifa zirvesinde, sırtlarında bir ton yükle şartların daha da zorlaşacağı yükseklere adım adım yürüyen bu erdemli insanların arasında bulunmak çok gurur verici.
Sonunda Japonlar’la birlikte 5500 metreye ulaştım ve 100 metre aşağıdaki 2. kampa gitmemeye karar verip bendeki malzemeyi Seyhan Ağabey’e verdim ve Japonların ardından 1. kampa geri indim. Bundan sonra geri kalan malzemeleri 2. kampa taşıyıp sonrasında 6100 metredeki son kampımıza hareket edeceğiz.
Yaklaşık iki gündür kendimi pek iyi hissetmiyorum. Gögüs kafesimde zorlanmadan ve omurgamda aşırı yükten dolayı ağrılar başladı (Bunun nedeninin bronşit olduğunu İstanbul’a dönünce anlıyorum). Gece Hakkı’yı bir türlü yukarı tek çadır çıkarmaya ikna edemedik. Zaten fazla olan yüküme birde 3.5 kiloluk çadır eklendi. Sabah yüklenip erkenden yola çıktık. 4800 metre civarındaki buzul çatlaklarını geçtikten sonra iyice yavaşladım. 20 metre yukarımdaki Çek grup kramponsuz olduklarından dik bir kulvardan kayıp düştüler. 3 kişi bir süre sürüklendi ancak çatlaklardan birine düşmeden durdular. Önceki gece bir dergide ünlü dağcı Doug Scott’ın “çift görmeye başlıyorsam beynimde, göğsümde yanma hissediyorsam, ciğerlerimde ödem geliştiğini anlarım ve her şeyimi bırakır geri dönerim” sözleri aklıma geldiğinde, ciğerlerimde hafif bir yanma hissediyordum. Seyhan Ağabey ve Hakkı’ya haber verip hızla aşağı inmeye başladım. Bir gün 4500 metrede yatıp ertesi gün 5400’e gitmeyi planlıyorum. Kampa inip Vladislav’a muayene oldum. Ancak doktor vücudumu çok fazla yıprattığımı ve benim için tırmanışın sona erdiğini söyledi. Geçen sene İran’ın en yüksek zirvesi Demavend’e yaptığım solo tırmanışta, aşırı tipi ve kükürt çıkışı nedeniyle 5600 metrede dağın son 70 metresine sırtımı dönmüştüm. Bu tırmanışta böyle bir durumu başta kabul etmek istemedim. Doktorla yaptığımız uzun konuşma sonunda ayağa kalkıp “gidersen cesedini ne ben indiririm, ne de başkasına indirtirim” sözlerini duyduktan sonra daha alçak irtifaya inmem gerektiğini anladım. (Yaklaşık dört gün sonra hastalandığı halde aşağı inmeyen bir Japon dağcı, 5400 metrede akciğerlerinde yüksekliğe bağlı ödem gelişmesinden hayatını kaybetti). Doktor çeşitli nedenlerden 25 dağcının çıkışını durdurdu.
Bu arada 2000 metrelik irtifayı bir günde almaya kalkan Aleksi’nin durumu çok kötü. Devamlı başı dönüyor ve istifra ediyor. Beyninde ödem gelişmeye başlamış. Ertesi gün 25 kişi ana kampa inişe geçtik. Aleksi, biz kampa ulaştıktan 3 saat sonra adeta sürünerek inebildi. Yüksek irtifaya bu denli alışık bir sürat tırmanıcısının, gösteriş uğruna ne hallere düştüğünü görmek bizler için acı bir tecrübe.
Ana kampta kar leoparı unvanına sahip Larissa’nın (burada kime çarpsanız kar leoparı) muhteşem yemekleriyle kendime geliyorum.
PETROWSKI DAĞI TIRMANIŞI
Ana kampa indiğimden beri yakınımızdaki Petrowski zirvesine bakıyorum. Klasik tırmanışı, Açıktaş tarafındaki sırt rotasından yapılan bu zirvenin önümüzde duran Batı rotası dik ve klasik rotaya göre daha zor. Larissa, Batı rotasını sorduğumda bu rotanın daha önce çıkışı olmadığını söylüyor. Başka bir Rus dağcı 1988 yılında bu rotadan zirveyi bir Polonyalı ekibin denediğini ama bu tırmanışın sonucunu bilmediğini belirtiyor.
Doktora gidip, yarın Petrowski’yi deneyeceğimi söylediğimde ve çıkmayı düşündüğüm rotayı gösterdiğimde kaşlarını çatıp, kesinlikle izin vermediğini söylüyor.
Pamirler’den eli boş dönmek istemiyorum. Petrowski’nin batı rotasının çıkışının bilinmemesi beni çok heyecanlandırdı. Doktor’u bugünlük dinlemeyip zirveyi tek başıma bir denemek istiyorum.
Gece yalnız başıma çadırımda düşünürken, İstanbul’daki yaşantımla şu anda içinde bulunduğum yaşantının nasıl da birbirinden kopuk olduğunu anladım. Geri döndüğümde içine gireceğim ortam aklıma geldi. Sabah her zaman yaptıkları rutin işlerine gömülüp, akşam İstanbul gecelerinin tadını çıkarmayı yaşamak sayanlar ve farklı olduklarını iddia ettikleri halde konuşmalarının dörtte üçü para olan, sistemin kendilerini esir aldığının farkında bile olmayan çevremin arasına nasıl döneceğimi bilemedim. Son 15 gündür tıpkı bir doğa yaratığı gibi tırmanıyor, acıkıyor, yiyor ve hava karardığında uyuyorum.
Dağda bulunan birçok insan zaman kavramını unutmuş durumda. Gruplar devamlı birbirleriyle yardımlaşıp yukarı malzeme taşıyor, hastalanan insanlar elbirliği ile aşağı indiriliyor ve insan olmanın tüm gururu ve erdemini herkes içinde hissediyor. Bunları düşünürken, hayatımda ilk kez çok ciddi biçimde yabanda yaşamayı istedim. Ancak ailemi çok az görebilmek ve dostlarımla görüşememek riski şu anda göze alabileceğim bir şey değil.
Sabah erkenden kalkıp kahvaltı yaptım ve dışarı çıkıp Larissa’ya tırmanışım hakkında bilgi verdim. Larissa, tek başıma bu rotadan zirveye çıkamayacağımı, klasik rotayı denemem gerektiğini söyledi. Teşekkür edip yola koyuldum. Önce vadi tabanına iniş yapıp önümde dimdik duran 1100 metrelik irtifaya baktım. İri ancak sağlam olmayan taşlardan oluşan bir çarşaktan 200 metre yükselip, sonrasında 300 metre çarşak-kaya karışık yoldan çok eziyetli bir tırmanış yaparak son 600 metrelik dik kar kulvarının başına geldim ve kramponlarımı taktım. Kulvar tam bir “V” şeklinde ve ortasında kar yığılması var. Bu yüzden hafif yan taraftan ağır ağır yükselmeye başladım. Tırmanış gerçekten de çok yorucu ve zor. Tek başına iz açmak ve bozan hava da cabası. Tıpkı 1 yıl önceki Demavend tırmanışında olduğu gibi göz gözü görmüyor ve Petrowski tamamen kayboldu. Ancak zirveye giden sırta çok yaklaştım. Sırta 30 metre, zirveye 15 dakikalık yol kaldı. Yükseklik yine kendini göstermeye başladı. Devamlı sıvı alıp nefesimi iyi düzenliyorum. Kalan son etabı zorlukla tırmanıyor ve sonunda 4836 metrelik Petrowski zirvesine 4 saat gibi kısa bir sürede tek başıma ulaşıyorum. SABAH Adventure Club ve Mimar Sinan Üniversitesi Dağcılık Kulübü’nün bayrağını zirveye dikiyorum. Umarım arkadaşlarım da Lenin zirvesine ulaşmayı başarırlar (1 hafta sonra yaptıkları tırmanışta Seyhan Ağabey, İtalyanlar ve Japon dostum Mori ile birlikte zirveye ulaşmış. Hakkı 6400 metreden elleri ve ayakları üşüdüğü için dönmüş).
ZORLU DÖNÜŞ YOLU
Artık hava iyice bozdu. Hızla geldiğim dik rotadan inişe başlıyorum. Ancak dağcılık hayatım boyunca hiç yaşamayı istemeyeceğim bir olay başıma geliyor. Kulvarın ilk 250 metresini indikten sonra kramponlarımın altında biriken kar dengemi bozuyor. Kulvarın ortasındaki kar yığıntısının içine düşüyor ve kaymaya başlıyorum. Kazmamı sapladığım kar çok yumuşak. Bu yüzden beni durdurmaya yetmiyor. Ayaklarımda krampon olduğundan bacaklarım havada. Yere değdirdiğim anda takla atıp rahatlıkla boynumu kırabilirim. 100 metredir hızla sürükleniyor ve bir türlü duramıyorum. Kayalara çok az kaldı ve artık duramayacağımı anladım. Saniyelerle sınırlı düşünme ve plan kurma periyodu içinde, çarpmaya birkaç saniye kala boynumu korumaya karar verdim. Zaten başımda kask var. Ayaklarımı kaldırıp kayalara kramponlarımla çarpacağım. Bu plan daha önce işime yaramıştı ancak şimdi çok hızlı düşüyorum.
Kayalara birkaç metre kala kazmam karın altındaki küçük bir çıkıntıya denk geliyor ve şans eseri kazmamın üzerinde asılı kalıyorum. Ani duruşun etkisişye omzumda feci bir acı var.Hemen koşup kendimi sol taraftaki çarşağa fırlatıyorum. Yaklaşık on dakika sonra kendime geliyor ve sıcak bir şeyler içiyorum. Arkasından hızla ve omuzumdaki müthiş ağrıyla ana kampa son derece yorgun bir şekilde toplam 1.5 saatte inmeyi başarıyorum.
Japon dostlarım farklı bir rotadan yaptığım tırmanış için bana yöresel eşarplarından birini hediye ettiler. Rus Alexander ise bir rozet.
Tüm yorgunluğuma rağmen akşamüstü tek başıma Traveller Pass vadisine indim ve güneşin Pamir Dağları’na vedasını seyrettim. Bu yolculukta hiç olmadığım kadar yakın oldum kendime. Tüm bunları düşünürken bir Kırgız çoban arkamda bitiverdi. Biraz Türkçe biliyor. Bayağı lafladık. Beni yarın öğlen çadırında et yemeğe davet ettiğinde vadiye karanlık çökmüştü.
Kalkıp ana kampa yürüdüm. Larissa’nın muhteşem yemekleri ve Alexander’ın verdiği muhteşem gitar konseri bütün yorgunluğumu aldı.
Ertesi gün Avusturyalı ekip birkaç saat sonra dönüş yoluna çıkacaklarını öğrendim. Onları kaçırırsam 3 gün araç beklemek zorunda kalırım. Ne yazık ki Kırgız çobanla yemek yiyemeyeceğim.
Lenin Dağı’nda tanıştığım tüm dostlarımla vedalaşıp Avusturyalı dağcılarla Osh kentine, saatte bir bozulan bir kamyonetle ulaşıyorum.
Bir gün sonra Osh’tan Alman dağcı dostum Peter’la 30 saat süren korkunç derecede yorucu ama bir o kadar da zevkli bir jeep yolculuğu ile Issık Gölü ve Özbekistan üzerinden Alma-Ata’ya ulaşıyor ve beni ülkeme ulaştıracak uçağı beklemeye başlıyorum.
ADRES VE BİLGİLER
Taşkent Asia Travel
Tel: 0073711526728 / 26
Fax: 0073712562927
Email: adventure@asia-travel.uz
Internet: www.asia-travel.uz
Anvar Khayrullin (Tour Irkeshtam)
Adres: 1, Say-Kucha str., Osh, 714000 Kırgızistan
Tel: 007 33222 264114
Fax: 007 33222 55174
(Lenin Dağı haritası)